Tahlil: Öğrenmeyi Öğrenmek - Altay Cem Meriç

    Altay Cem Meriç’i tanımaya, 25 Ocak 2022 tarihinde yayınladığı “Neden Müslüman Oldum?” videosu ile başladım. Sonrasında ders olarak çektiği videolarla tanışıklığım tek taraflı olarak devam etti ve kendisine muhabbetim de giderek arttı. Zaman içerisinde çıkardığı kitaplarla birlikte bu hâl iyice pekişti.

    "Peygamberliğin İspatı" kitabı çıktığında, ilk alanlardan biriydim. Çünkü ispatı yaparken kullandığı argümanlar, kendi hayatının ve yıllarının birikimiyle süzülmüş, derinlemesine bir metin ortaya koymuştu. Haber delili üzerinden ispat yapılırken bizlere sunulan anlatı, kalpte ufak bir vesveseye dahi yer bırakmıyordu. Kitap bittiğinde iman tazeliyorsunuz, hem de köklerinden...

    Bir diğer kitabı olan "Muhtelif -1-", İslam’a yöneltilen itirazlara cevap niteliği taşıyan bir metinle karşımıza çıktı. Popüler soruların sorulduğu bu kitap da kütüphanemdeki yerini aldı. Hem de en esaslı verilen cevaplarıyla birlikte. Ardından “Öğrenmeyi Öğrenmek” kitabı duyuruldu. Özellikle içindekiler bölümü yayınlandığında hemen almam gerektiğini düşündüm. Çünkü “öğrenmek nedir?”i anlatmayan bir kitap bu. Daha çok bir karakter inşasını, baştan sona ele alıyor izlenimi veriyor. Hangi yoldan gidersek nelerle karşılaşabileceğimizi ve o yollarda nelerin öğrenmeye diken olduğunu ifade ediyor.

    Yazarımızla ilgili küçük bir anımı da paylaşmak istiyorum. Malum, köyde yaşıyorum. Ağaçların altında oturmayı severim. Yine bir gün oturken, sipariş ettiğim kitaplar geldi. Ben de kısa bir kitap açılış videosu çektim. Videoda Altay abinin ilk kitabı "Peygamberliğin İspatı", İbni Haldun’un "Mukaddime"si gibi sağlam eserler vardı. Paylaştıktan sonra oturup kitaplarımı kendi hâlimde inceliyordum. Bir süre sonra telefonumu elime aldığımda bir takip bildirimi gördüm. Baktım: Altay abi. Açıkçası mutlu oldum. Zaten uzun süredir tek taraflı bir muhabbet besliyordum. Bu muhabbetin daha yakın bir düzleme taşınması, mutluluk için fazlasıyla yeterliydi.

    Burada şöyle bir soru gelebilir: “Çok mu yakından tanışıyorsunuz artık?”

    Hayır. Kendisi zaten meşguliyeti bol bir insan. Görüldüğü üzere ilme ve hayırlı işlere vakit ayırıyor. O yüzden, bana vakit ayırmasını beklemek, kendi içimdeki muhabbete zarar verir. Ben de Allah için sevdiğim birine karşı duyduğum hissi zedelemek istemem. Bu yüzden meşgul etmem, etmeyeceğim. Çünkü bana ayıracağı herhangi bir vakit ile belki çok daha kıymetli işler yapabilir.

    Geçenlerde bir cümle söyledi Altay abi. Müslüman bir kişinin, irtifa olarak diğer insanlardan daha yüksek bir noktada durduğunu ifade ediyordu. “Öyle olmasa zaten inanmazdım,” gibi bir cümle sarf etti. Bu söz hoşuma gitti. Çünkü "Ben Müslüman’ım" diyen kimse, gerçek bir insan sıfatını taşıdığının farkına varmıştır. Bu yüzden bu söz benim için kıymetli.

    Gelelim kitaba...

    “Öğrenmeyi Öğrenmek”, yüzeyde öğrenme fiilini konu alıyor gibi görünse de esasında mesele bundan çok daha derin. Kitapta ilmik ilmik şahsiyet temellendirilmesi yapılıyor. Kitap bittiğinde, öğrenen kişinin bir şahsiyet sahibi olabileceği mesajı veriliyor. Sonuç bölümünde bu fikre vardım:
Kendisi için öğrenen, en fazla bir kişi olur. Hakikat için öğrenen ise, bir şahsiyet olur. Bütün meselemiz şu: Kişi mi olacağız, şahsiyet mi?
    Kitap altı bölümden oluşuyor:
  1. Öğrenmek
  2. Deneyim/Müşahede
  3. Kaynak Seçimi
  4. Zaman Yönetimi
  5. Okul/Akademi
  6. Sonuç
    Bu bölümlerin her biri, başlı başına telif eser niteliğinde. Klasik “kişisel gelişim kitaplarında” olduğu gibi sıradan öğrenme biçimlerine benzemiyor anlatılanlar.
“Öğrenmek, yaşamayı öğrenmektir.”
    Kitabın özeti bu cümlede saklı. Bugüne dek okuduğum kitapların çoğu, yaşamayı bir öğrenme biçimi olarak ele almadı. Öğrenmeyi yalnızca satırların oluşturduğu fikriyle sınırlı tuttu. Oysa aileyle geçirilen vaktin dahi bir öğrenme biçimi olduğunu bu kitapta okudum.

    "Konuşmanın Hazzı" başlığını okurken çok eğlendim. Bizim buralarda "Ağzı olan gonuşuyo." derler. Çünkü konuşmak kolay. Herkes konuşuyor. Lakin konuşmanın temeli yok. Birkaç soru sorunca, söylediklerini ispat etmek yerine hemen düşman ilan ediyorlar bizi. Bu yüzden kitaptaki tespit kıymetli:
Kısa vadede konuşmak, kişiye haz verir. Ama bu haz kalıcı değildir. Uzun vadede kişi saçmalar. Sonrası malum...
    "Sahte Entelektüel" başlığı da orijinal. Egoyu tatmin için bilgiçlik taslayan biri, en çok kendine zarar verir. Kendisiyle kendisinin arasını açan biri nasıl yaşayabilir? Samimiyetin neden İslam'da bu kadar merkezi olduğunu, başlıkların birbirini besleyen yapısıyla daha iyi kavradım.

    Kitapta verilen örnekler, eserin telif olduğunun bir diğer göstergesi. Özellikle "Kaynak Seçimi" bölümünde verilen şu benzetme çok hoşuma gitti:
“Klasik eser okuyan, pınarın başına oturup su içmiş gibidir.”
    Burada ikincil kaynakların bir tekrar olduğunu net anlıyorsunuz. Bu, onların kıymetsiz olduğu anlamına da gelmez. Öyle eserler vardır ki, bir gün kendisi de klasik hâline gelir. Bu bölüm en sevdiklerimden oldu. Çünkü gerçek öğrenme, ancak suyun kaynağından mümkün.

    Psikanaliz ile psikolojiyi anlamaya çalışanların, Dostoyevski’nin gerisinde olduğu yönündeki tespiti de çok yerinde buldum. Zira "Suç ve Ceza", ruhumuzda bir varoluş sancısı uyandırır ve bizi kendi iç dünyamızla yüzleştirir.

    Kitabın sonunda şöyle düşündüm:
Gözlerimizin de kulakları vardır.
    İyi bir müşâhede, görüntülerin bize söylediği sese kulak vermektir. Burada bakmak ve görme arasındaki farkı daha somut bir şekilde hissediyorsunuz.

    Son bölüme kadar hiçbir doğrudan dini metinle karşılaşmıyoruz. Ama sonuç bölümünde, yazar, kendi okumasının temelini Kur’an ile buluşturuyor. Yani şunu diyor adeta:
“Sen niçin okuyorsun bilmiyorum ama ben hakikat için, hakikate yaklaşmak için okuyorum.”
    Bu yaklaşım, kitabın yalnızca inananlara değil, inancı olmayanlara da hitap ettiğini gösteriyor.

    Zaman Yönetimi bölümünde geçen bir tasvir ise beni oldukça etkiledi. Altay abi, iyi bir iş yapmanın bir “sarp yokuşu” göze almak olduğunu söylüyor. Kaynağı ise Kur’ân’dan:
  • O sarp yokuşu göze alamadı.
  • O sarp yokuş nedir, bilir misin?
  • Bir boynu çözmektir (köle azat etmek).
  • Veya bir kıtlık gününde toza toprağa bulanmış bir yoksulu ya da yakınlığı olan bir yetimi doyurmaktır.
  • Sonra iman edip birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır.
  • İşte bunlar sağın ashabıdır (kurtulanlardır).
    Öğrenmek gerçekten samimiyet isteyen bir eylem. Aynı zamanda büyük oynamaktır. Çünkü ilim, peygamberlerin mirasıdır. Ama bu ilmi gösteriş, şan veya şöhret için kullananlar müstesnadır. O yüzden bu yolculukta olan kişi, sık sık kalbini yoklamalıdır.

    Elbette bu kitabın çok daha uzun ve derinlikli bir tahlili yapılabilir. Fakat herkes takati nisbetinde yazabilir. Böyle bir kitabı okuduğum ve üzerine düşündüğüm için mutluyum. İnşallah sipariş ettiğim "Muhtelif 2" de bir an önce elime ulaşır.

    Rabbim bizim çalışma pire’mizi deve etsin.
    Kusur bizden, güzellik Allah’tandır.

Yorumlar