elim, elimi yadırgıyor zeynep
parmaklarımın arası açık kendimle
dünyayla araları bozuk senelerdir
bir işlenmiş mendile denk gelmeyince gözlerim
kalbimi götürdüğüm terziler
çare bulamadı dünyalanmış yaralarıma
elimin sokağında çocukluğum ağlıyor zeynep
tenim doymadı elma şekerlerine
sabahlarımı görünce kırıldı horoz şekerlerim
yüzümün yüksek yerlerine düşen üşüşler
nisan yağmuru öğretirken bulutlara
kendi göğümde kendimin kuraklığıydım
ben, buz dağı mıyım zeynep
nereye baksam buza oturur gemiler
kurbanlık bıçaklar bileylenir suskunluğumda
sıcaklar ön ilikler ellerimi görünce
artık kalbime bakan şu sarkıtları
misafir etmek boynumun borcudur
yaşamak üşümektir zeynep
nereye gitsen yolgundur ayaklar
ne söylesen günü geçmiş reçete
tek yönlü bilet adımı sorar duraklarda
kusurkar sökülür kendimden sesim
en ünlü şehirdir burda kabristan
akşam olunca gölgeler bile gider zeynep
karanlık kardeşidir tüm ayrılıkların
unutmak ve kaçmak içindir aydınlatmalar
yine de kendi gecesinden kaçamaz insan
ve kendini görmez aynada hiçbir göz
sen, Allah’ın aynasında sidelya
Yorumlar
Yorum Gönder