güneş görmemiş bir havva açtı kaburgamda
türlü çiçekler türedi eğe kemiğimden
ham buğdayın kokusu gezerken sırtımda
havva’sız kaldım, üç tarafı deniz çevrili hüzünlerimle
nefes sordum yürüdüğüm nil’den
bir asa gelip yarmadı kuraklığımı
boğmadı dört nala koşan piramitleri
onun gözleri buğday benimki havva
demir parmaklığımdı kanıma akan kirpikleri
nezarete düşerdim her bakışında
müebbet müebbet konuşurken dünya
gözyaşı barajı'nın yıktığı ranzalarda
ben havva'nın kaşifiydim
neresinden giysem kısa gelirdi yaşamak
neresinden tutsam dikiş atardı gördüklerim
neresinde dursam tüm duraklar eğreti
kırgın bir gökyüzüyle peşimde koşardı dünya
peşin öderdim tenimde açan dikenleri
tavus kuşu gibi rengarenk bakardı havva
sıcak bir buluta el üfletirdi yüzü
yağmur açınca oyalı mendilimde
uzaklık kokan rutubet, çürükçe konuşurdu
güvelenirdi, naftalin kokusu bilmeyen gözlerim
kalbimin kapılarını birbirine çarpardı dünya
buzul buzul bir soğuk yürürdü ellerimden
ben bütün üşümelerin ilk kaşifi
ben hiçbir boğazlı kazağın ısıtamadığı
ben boğazında dünya kalan
bir bardak suyla geçmez sürgünüm
Yorumlar
Yorum Gönder